Selin
New member
- Katılım
- 9 Mar 2024
- Mesajlar
- 601
- Puanları
- 0
İsim Hakkı Almak İçin Ne Yapmalı? Bir Girişim Hikayesi
Bir zamanlar bir arkadaşım bana, “Markamı kurarken adı ne olmalı?” diye sormuştu. O an düşündüm de, bir ismin gücünü fark ettiğimizde, hepimiz ona takılı kalmışızdır. Girişimci bir ruhla atılan adımlar, bazen birkaç kelimeyle başlar. Ama o birkaç kelimenin ardında neler saklıdır, kimse tam olarak bilemez. Hikayemin kahramanları bu yolculuğa çıkan iki yakın arkadaşımdan geliyor: Berk ve Zeynep.
Berk ve Zeynep, bir gün birlikte bir iş kurma fikriyle karşılaştılar. Her şey basit bir sohbetle başladı. Berk, girişimcilik dünyasında adım atmak istiyordu ama doğru isim aklına gelmiyordu. Zeynep, yıllardır içsel motivasyonunu harekete geçirecek bir işin peşindeydi ama ne yapacağına karar verememişti. Bir araya geldiler ve "Neden birlikte bir şeyler yapmıyoruz?" dediler. Hedef belli: Yaratıcı bir iş kurmak, ama işin başında, ilk büyük engel karşılarına çıktı: İsim hakkı almak.
Berk'in Stratejik Yolu: Adı Bulmak, Yolu Bulmak Demekti
Berk, her zaman çözüm odaklı bir adamdı. Gözleri, ticaretin, pazarlamanın ve stratejinin peşindeydi. “Önce isim, sonra her şey gelir!” diyordu. Berk'in stratejisi çok basitti: “Bir isim bulmalı ve hemen patentini almalı, sonra gerisi gelir.” Fakat Berk, olayın sadece “bulmak” kısmına odaklanmıştı. Onun için isim, pazarda ne kadar güçlü, ne kadar kalıcı, ne kadar “marka değeri” yaratabilir diye düşünmekten başka bir şey değildi. Berk, “Eğer bu iş büyüyecekse, bu isim akılda kalıcı olmalı. O yüzden, bu ismi en önce almalı ve kimseye bırakmamalıyız” dedi.
Berk’in düşündüğü gibi, bir ismin tescil edilmesi, onun resmi olarak korunması anlamına gelir. Bir isim hakkı almak için, Türk Patent ve Marka Kurumu’na başvurulması gerektiğini bildiği için hızla o yola girdi. Berk, hemen internette araştırmalar yaparak isminin tescillenip tescillenmediğini kontrol etti. Adının alınabilir olup olmadığını öğrenmek için ‘Marka Tescil Sorgulama’ yapmaya başladığında Zeynep’in yaklaşımı biraz farklıydı.
Zeynep’in Empatik Yaklaşımı: İsim ve Anlam Arasındaki Bağ
Zeynep ise işler biraz farklıydı. O, sadece bir ismin tescil edilmesinin ötesinde, bir ismin kalbinde ne taşıdığını, hangi hikayeyi anlattığını da düşünüyordu. “Bir ismin sadece yasal hakka sahip olması yetmez, o ismin bir de duygusal anlamı olmalı. Müşteriler bunu hissetmeli” diyordu. Zeynep, ismin yalnızca birer harf dizisi olamayacağını biliyordu. O, markanın yaratacağı duygusal bağı da göz önünde bulundurmak istiyordu.
Zeynep, o sırada Berk’e, “Bir isim sadece tescil edilerek güvence altına alınmaz. O isim insanların zihinlerinde kalmalı. Marka kimliği de bunun üzerine kurulmalı” diyerek önerilerde bulundu. Zeynep’in yaklaşımına göre, firmalarının ismi, onların toplumsal sorumluluklarına, felsefelerine ve aynı zamanda hedef kitlelerine duyduğu saygıya da odaklanmalıydı. Örneğin, ismi belirlerken, müşterilerle empati kurabilecek, samimi bir ilişki oluşturan bir isim olmalıydı. Yani, markanın sunduğu ürün ya da hizmetin anlamı, sadece teknik olarak değil, duygusal olarak da bağ kurmalıydı.
Zeynep, Berk’in aksine, ismin tescil edilmesi kadar, topluma nasıl hitap edeceğini ve markalarının değerlerinin ne olacağına da dikkat ediyordu. "Adın ardında bir anlam olmalı. Her şeyin ötesinde, o ismin ruhu olmalı" diyerek, ismin toplumsal etkisini vurguladı.
İsim Hakkı Almak İçin Atılacak Adımlar: Berk ve Zeynep’in Birlikte Yolu
Berk ve Zeynep’in bakış açıları farklıydı ama aslında ikisi de doğru bir şeyler söylüyordu. Berk’in iş dünyasındaki stratejik yaklaşımı ve Zeynep’in duygusal zekâsı birleşince, doğru adımlar atılmaya başlandı. Bir ismin tescillenmesi için önce Türk Patent ve Marka Kurumu’na başvuru yapıldı. Başvuru sırasında, ismin benzersizliğini sorgulamak ve başka bir firma tarafından kullanılmadığından emin olmak çok önemliydi. Ayrıca başvuru sırasında, hangi sınıf altında yer alacağı ve hangi tür ürün veya hizmet için kullanılacağı da belirlenmeliydi.
Berk, ismin tescil edilip edilmediğini görmek için Marka Tescil Sorgulama işlemi yaptı ve sonunda, başvurdukları isim için herhangi bir engel bulunmadığını öğrendiler. Artık her şey yolundaydı ve ismi, resmi olarak tescillemişlerdi.
Ama Berk ve Zeynep, yalnızca hukuki işlemi halletmişlerdi. İsimlerinin ardında, tüm bu duygusal ve toplumsal sorumlulukları da taşıyan bir anlam yaratmaya başladılar. Zeynep, ismin sadece markayı değil, aynı zamanda onların işin içinde taşıdıkları değerleri ve dünyaya nasıl katkı sunduklarını anlatması gerektiğini düşündü.
Forumda Söz Sizde: İsim Hakkı Alma Sürecinde Ne Kadar Önemli Bir Adım Atıldığını Düşünüyorsunuz?
Peki ya siz? Bir isim, gerçekten de sadece hukuki bir prosedür mü, yoksa onun ardında yatan duygusal ve toplumsal anlamlar da önemli mi? İsim hakkı almak, yalnızca bir başvuru yapmak mı, yoksa markanın özünü oluşturmanın bir yolu mu? Bu hikayeyi okuduktan sonra, sizce bir ismin gücü nasıl anlaşılır ve nasıl korunur?
Yorumlarınızı ve görüşlerinizi bekliyorum. Girişimciliğin sadece stratejik bir süreç değil, aynı zamanda toplumsal ve duygusal bir yolculuk olduğunu düşünür müsünüz? Tartışmaya davet ediyorum!
Bir zamanlar bir arkadaşım bana, “Markamı kurarken adı ne olmalı?” diye sormuştu. O an düşündüm de, bir ismin gücünü fark ettiğimizde, hepimiz ona takılı kalmışızdır. Girişimci bir ruhla atılan adımlar, bazen birkaç kelimeyle başlar. Ama o birkaç kelimenin ardında neler saklıdır, kimse tam olarak bilemez. Hikayemin kahramanları bu yolculuğa çıkan iki yakın arkadaşımdan geliyor: Berk ve Zeynep.
Berk ve Zeynep, bir gün birlikte bir iş kurma fikriyle karşılaştılar. Her şey basit bir sohbetle başladı. Berk, girişimcilik dünyasında adım atmak istiyordu ama doğru isim aklına gelmiyordu. Zeynep, yıllardır içsel motivasyonunu harekete geçirecek bir işin peşindeydi ama ne yapacağına karar verememişti. Bir araya geldiler ve "Neden birlikte bir şeyler yapmıyoruz?" dediler. Hedef belli: Yaratıcı bir iş kurmak, ama işin başında, ilk büyük engel karşılarına çıktı: İsim hakkı almak.
Berk'in Stratejik Yolu: Adı Bulmak, Yolu Bulmak Demekti
Berk, her zaman çözüm odaklı bir adamdı. Gözleri, ticaretin, pazarlamanın ve stratejinin peşindeydi. “Önce isim, sonra her şey gelir!” diyordu. Berk'in stratejisi çok basitti: “Bir isim bulmalı ve hemen patentini almalı, sonra gerisi gelir.” Fakat Berk, olayın sadece “bulmak” kısmına odaklanmıştı. Onun için isim, pazarda ne kadar güçlü, ne kadar kalıcı, ne kadar “marka değeri” yaratabilir diye düşünmekten başka bir şey değildi. Berk, “Eğer bu iş büyüyecekse, bu isim akılda kalıcı olmalı. O yüzden, bu ismi en önce almalı ve kimseye bırakmamalıyız” dedi.
Berk’in düşündüğü gibi, bir ismin tescil edilmesi, onun resmi olarak korunması anlamına gelir. Bir isim hakkı almak için, Türk Patent ve Marka Kurumu’na başvurulması gerektiğini bildiği için hızla o yola girdi. Berk, hemen internette araştırmalar yaparak isminin tescillenip tescillenmediğini kontrol etti. Adının alınabilir olup olmadığını öğrenmek için ‘Marka Tescil Sorgulama’ yapmaya başladığında Zeynep’in yaklaşımı biraz farklıydı.
Zeynep’in Empatik Yaklaşımı: İsim ve Anlam Arasındaki Bağ
Zeynep ise işler biraz farklıydı. O, sadece bir ismin tescil edilmesinin ötesinde, bir ismin kalbinde ne taşıdığını, hangi hikayeyi anlattığını da düşünüyordu. “Bir ismin sadece yasal hakka sahip olması yetmez, o ismin bir de duygusal anlamı olmalı. Müşteriler bunu hissetmeli” diyordu. Zeynep, ismin yalnızca birer harf dizisi olamayacağını biliyordu. O, markanın yaratacağı duygusal bağı da göz önünde bulundurmak istiyordu.
Zeynep, o sırada Berk’e, “Bir isim sadece tescil edilerek güvence altına alınmaz. O isim insanların zihinlerinde kalmalı. Marka kimliği de bunun üzerine kurulmalı” diyerek önerilerde bulundu. Zeynep’in yaklaşımına göre, firmalarının ismi, onların toplumsal sorumluluklarına, felsefelerine ve aynı zamanda hedef kitlelerine duyduğu saygıya da odaklanmalıydı. Örneğin, ismi belirlerken, müşterilerle empati kurabilecek, samimi bir ilişki oluşturan bir isim olmalıydı. Yani, markanın sunduğu ürün ya da hizmetin anlamı, sadece teknik olarak değil, duygusal olarak da bağ kurmalıydı.
Zeynep, Berk’in aksine, ismin tescil edilmesi kadar, topluma nasıl hitap edeceğini ve markalarının değerlerinin ne olacağına da dikkat ediyordu. "Adın ardında bir anlam olmalı. Her şeyin ötesinde, o ismin ruhu olmalı" diyerek, ismin toplumsal etkisini vurguladı.
İsim Hakkı Almak İçin Atılacak Adımlar: Berk ve Zeynep’in Birlikte Yolu
Berk ve Zeynep’in bakış açıları farklıydı ama aslında ikisi de doğru bir şeyler söylüyordu. Berk’in iş dünyasındaki stratejik yaklaşımı ve Zeynep’in duygusal zekâsı birleşince, doğru adımlar atılmaya başlandı. Bir ismin tescillenmesi için önce Türk Patent ve Marka Kurumu’na başvuru yapıldı. Başvuru sırasında, ismin benzersizliğini sorgulamak ve başka bir firma tarafından kullanılmadığından emin olmak çok önemliydi. Ayrıca başvuru sırasında, hangi sınıf altında yer alacağı ve hangi tür ürün veya hizmet için kullanılacağı da belirlenmeliydi.
Berk, ismin tescil edilip edilmediğini görmek için Marka Tescil Sorgulama işlemi yaptı ve sonunda, başvurdukları isim için herhangi bir engel bulunmadığını öğrendiler. Artık her şey yolundaydı ve ismi, resmi olarak tescillemişlerdi.
Ama Berk ve Zeynep, yalnızca hukuki işlemi halletmişlerdi. İsimlerinin ardında, tüm bu duygusal ve toplumsal sorumlulukları da taşıyan bir anlam yaratmaya başladılar. Zeynep, ismin sadece markayı değil, aynı zamanda onların işin içinde taşıdıkları değerleri ve dünyaya nasıl katkı sunduklarını anlatması gerektiğini düşündü.
Forumda Söz Sizde: İsim Hakkı Alma Sürecinde Ne Kadar Önemli Bir Adım Atıldığını Düşünüyorsunuz?
Peki ya siz? Bir isim, gerçekten de sadece hukuki bir prosedür mü, yoksa onun ardında yatan duygusal ve toplumsal anlamlar da önemli mi? İsim hakkı almak, yalnızca bir başvuru yapmak mı, yoksa markanın özünü oluşturmanın bir yolu mu? Bu hikayeyi okuduktan sonra, sizce bir ismin gücü nasıl anlaşılır ve nasıl korunur?
Yorumlarınızı ve görüşlerinizi bekliyorum. Girişimciliğin sadece stratejik bir süreç değil, aynı zamanda toplumsal ve duygusal bir yolculuk olduğunu düşünür müsünüz? Tartışmaya davet ediyorum!