- Katılım
- 25 Eyl 2020
- Mesajlar
- 13,303
- Puanları
- 36
Biyolojik Saatinizi Geri Çevirin
Nüfus cüzdanınızda yazan sayısı boş verin… Kaç yaşında olduğunuzu doğum yılınız değil seçimleriniz belirliyor. Ve düzgün haber: Biyolojik yaşınızı geri çevirmek mümkün! Bilim insanlarının geliştirdiği biyolojik yaşı gösteren “yaş saati (iAge)”ne yönelik görüşlerini paylaşan Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş, enflamasyonla uğraş için tekliflerini paylaştı.
Bilim insanları biyolojik yaşınızı gösteren bir ‘yaş saati’ geliştirdi. Bedendeki enflamasyonu ölçerek yaşlanmayla bağlantılı sıhhat problemlerine yakalanma olasılığınızı gösteren yaş saati yardımıyla, kalp ve damar hastalıklarına yakalanma, ileride Alzheimer üzere nörodejeneretif hastalıklar geliştirme riskinizin olup olmadığını öğrenmek mümkün.
Yaş saati iAge’i geliştiren grup, Stanford Üniversitesi tarafınca yürütülen ve yaşlanma ile bağışıklık sistemi içindeki ilgiyi araştıran kapsamlı bir projede (1000 Immunomes Project) yer alan, yaşları 8 ile 96 içinde değişen 1000 kişinin kan örneklerini tahlil etti. bu biçimdece kronik enflamasyonun işaretlerinin beşerler yaşlandıkça nasıl değiştiğini gözlemleme fırsatı buldular.
Araştırmacılar iştirakçilerin kronolojik yaşları, sıhhat durumları ile aygıtın algoritmasını bir ortaya getirerek kronik enflamasyonu en bariz biçimde işaret eden markörleri tespit ettiler. Bunların ortasında CXCL9 isimli bir proteinin sistemik enflamasyonu işaret eden en kuvvetli markör olarak ön plana çıktığı görüldü. Kan damarlarının iç yüzeyinde üretilen bu protein kalp hastalığı riskiyle olan münasebeti ile bilinir.
Yaşlanmadan Yaş Almak
Çalışmanın en çarpıcı kısmı şuydu: Bilim insanları iAge’i geliştirdikten daha sonra artık sıra test kademesine gelmişti. Bulgularını ileri yaşta olan 19 kişi üzerinde denediler. İştirakçilerin en genci 99 yaşındaydı. iAge ile iştirakçilerin biyolojik yaşlarını ölçüldüğünde hepsinin de biyolojik yaşlarının epey daha genç olduğu görüldü. Aygıta bakılırsa, bu asırlık çınarlar gerçekte olduklarından 40 yıl kadar daha gençtiler! Çalışmayı yürütenler elde edilen bilgiyi şöyleki yorumladı; kronik enflamasyon markörleri düşük olanlar epey daha uzun yaşıyordu.
Bilim insanları uzun vakittir bir kişinin ne kadar sağlıklı olduğunu anlamak, ileride karşılaşacağı hastalıkları önbakılırsabilmek için yaş saati kavramı üzerine baş yoruyor. Biyolojik yaşı ölçmek aşina olduğumuz bir kavram aslında, fakat enflamasyonu bir markör olarak kullanan birinci yaş saati iAge. Daha evvelki senelerda geliştirilmiş olan yaş saatleri gen tabirindeki değişiklikleri gösteren markörleri baz alıyordu.
Gözetici Hekimliğin Yükselişi
“iAge’i geliştiren grubun de altını çizdiği üzere biyolojik yaşı ölçmek için epigenetik markörlerden yola çıkmak son derece karmaşık ve şiddetli bir yol” diyen Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş’a bakılırsa, bedendeki kronik enflamasyonu tespit ederek biyolojik yaşı ölçmek epey daha sıradan, fazlaca daha kolay bir usul. Daha da değerlisi kronik enflamasyon önlenebilir, denetim altına alınabilir bir durum. Aktaş, “Bu araştırma yardımıyla kimin risk altında olduğu tespit edilip, kronik enflamasyonla savaşan müdahalelerle kişinin daha uzun, daha sağlıklı bir hayat sürmesi sağlanabilir” diyor.
Dr. Ümit Aktaş ayrıyeten gözetici hekimliğin gün geçtikçe ehemmiyet kazanmasının, bu yaklaşımı destekleyecek teknolojilerin geliştirilmesinin hiç de şaşırtan olmadığını söylüyor ve ekliyor: “Özellikle kronik hastalıklar kelam konusu olduğunda hastalık ortaya çıktıktan daha sonra yapılan müdahalenin işe yaramadığı, yalnızca ilaç reçete etmek üzerine şekillenen tıp anlayışının yolda kaldığı aşikâr! iAge üzere teknolojiler geleceğin tıbbının evrildiği tarafı göstermesi açısından da fazlaca kıymetli. Artık hastalık gelişmeden, ortaya çıkmadan durdurmak, ileri yaşları sıhhatle karşılamak istiyoruz.”
“Yanlış yolda ilerleyen 40’lı yaşlarında bir hasta düşünün, ona biyolojik yaşının aslında 60 olduğunu gösterip bunu geri çevirmenin mümkün olduğunu dediğinizde hakikat beslenmek, yanlışsız seçimler yapmak konusunda epeyce daha istekli olacaktır” diyen Dr. Aktaş, kelamlarına şu biçimde devam ediyor: “Evet, yakın gelecekte bir erken ikaz sistemine sahip olabiliriz ancak hâlihazırda kronik enflamasyonu önlemenin biyolojik yaşı geri çevirmenin, uzun ve sağlıklı yaşamanın sırrına vakıfız; sıhhatin sırrı sofranızdan geçiyor!”
Dr. Ümit Aktaş, enflamasyonla çaba için tekliflerini ise şu biçimde sıralıyor:
ENFLAMASYONLA SAVAŞAN 8 TEKLİF
1. İşlenmiş yiyeceklerden uzak durun: Cipslerden hazır çorbalara, ketçaplara kadar tüm işlenmiş yiyeceklerden uzak durun. Bu çöp yiyeceklerin ortasındaki kimyasallar bağışıklık sistemini alevlendirerek kronik enflamasyona yol açar.
2.Ekmekten, tatlıdan vazgeçin: Şeker ya da sistemin şeker olarak algıladığı ekmek, makarna üzere karbonhidratlar bedende daha fazla insülin hormonu üretilmesine yol açar. İnsülin ise enflamasyonu tetikler. Genetiğine müdahale edilmiş çağdaş buğdayın ortasındaki gluten molekülünün evvel bağırsaklarda, akabinde tüm sistemde kronik enflamasyona niye olduğunu unutmayın.
3. Trans yağları hayatınızdan çıkarın: Margarinler tabiatta bulunmayan, bağışıklık sisteminin tanımadığı ve bir düşman olarak algıladığı trans yağlardır. Uzak durun! Ay çiçek yağı ve mısır özü yağı üzere sağlıklı bellediğiniz yağlar da üretim etabında yüksek ısılara maruz kaldıkları için trans yağlar, kanserojen unsurlar içerirler. Bu yağların bedende kronik enflamasyona niye olduğunu gösteren onlarca, yüzlerce bilimsel yayın mevcut.
4.Zeytinyağı bir sıhhat mucizedir: Zeytinyağı ortasındaki oleik asitle enflamasyonu önler, kalp ve damar sıhhatini korur. Kesinlikle soğuk sıkım sıkım zeytinyağını tercih edin.
5.Antienflamatuar güçleri unutmayın: Pazı, ıspanak üzere yeşil yapraklı zerzevatları, soğan, sarımsak, domates ve bamyayı sofranızdan eksik etmeyin. Hepsi de kronik enflamasyonla savaşan birer muhteşem güçtür.
6.Kollajen zengini beslenin: Kemik suyu, paça ve işkembe çorbasında bulunan kollajen bağırsak bütünlüğünü korur. bu biçimdece toksik hususlar kan dolanımına sızamaz. Bağırsak geçirgenliğinin bozulması kronik enflamasyona yer hazırlar.
7. Sofranızdan fermente besinleri eksik etmeyin: kucak kucak konut yoğurdu, turşu, sirke tüketin. Fermente besinlerle bedenimize aldığımız dost bakteriler ve bağışıklık sistemi devamlı bağlantı halindedir. Dost bakterilerin yokluğunda çoğalan ziyanlı bakteriler bedende enflamasyona yol açar.
8. Omega-3 tüketiminizi artırın: Kronik enflamasyonla savaşta omega-3 yağ asitleri en tesirli silahınız, en güçlü omega-3 kaynağı ise yağlı balıklardır. Sardalyenin, palamut balığının bol olduğu periyotlardan faydalanın. Bitkisel omega-3’leri de unutmayın. kucak dolusu ceviz, badem, fındık yiyin.
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı
ALINTIDIR
Nüfus cüzdanınızda yazan sayısı boş verin… Kaç yaşında olduğunuzu doğum yılınız değil seçimleriniz belirliyor. Ve düzgün haber: Biyolojik yaşınızı geri çevirmek mümkün! Bilim insanlarının geliştirdiği biyolojik yaşı gösteren “yaş saati (iAge)”ne yönelik görüşlerini paylaşan Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş, enflamasyonla uğraş için tekliflerini paylaştı.
Bilim insanları biyolojik yaşınızı gösteren bir ‘yaş saati’ geliştirdi. Bedendeki enflamasyonu ölçerek yaşlanmayla bağlantılı sıhhat problemlerine yakalanma olasılığınızı gösteren yaş saati yardımıyla, kalp ve damar hastalıklarına yakalanma, ileride Alzheimer üzere nörodejeneretif hastalıklar geliştirme riskinizin olup olmadığını öğrenmek mümkün.
Yaş saati iAge’i geliştiren grup, Stanford Üniversitesi tarafınca yürütülen ve yaşlanma ile bağışıklık sistemi içindeki ilgiyi araştıran kapsamlı bir projede (1000 Immunomes Project) yer alan, yaşları 8 ile 96 içinde değişen 1000 kişinin kan örneklerini tahlil etti. bu biçimdece kronik enflamasyonun işaretlerinin beşerler yaşlandıkça nasıl değiştiğini gözlemleme fırsatı buldular.
Araştırmacılar iştirakçilerin kronolojik yaşları, sıhhat durumları ile aygıtın algoritmasını bir ortaya getirerek kronik enflamasyonu en bariz biçimde işaret eden markörleri tespit ettiler. Bunların ortasında CXCL9 isimli bir proteinin sistemik enflamasyonu işaret eden en kuvvetli markör olarak ön plana çıktığı görüldü. Kan damarlarının iç yüzeyinde üretilen bu protein kalp hastalığı riskiyle olan münasebeti ile bilinir.
Yaşlanmadan Yaş Almak
Çalışmanın en çarpıcı kısmı şuydu: Bilim insanları iAge’i geliştirdikten daha sonra artık sıra test kademesine gelmişti. Bulgularını ileri yaşta olan 19 kişi üzerinde denediler. İştirakçilerin en genci 99 yaşındaydı. iAge ile iştirakçilerin biyolojik yaşlarını ölçüldüğünde hepsinin de biyolojik yaşlarının epey daha genç olduğu görüldü. Aygıta bakılırsa, bu asırlık çınarlar gerçekte olduklarından 40 yıl kadar daha gençtiler! Çalışmayı yürütenler elde edilen bilgiyi şöyleki yorumladı; kronik enflamasyon markörleri düşük olanlar epey daha uzun yaşıyordu.
Bilim insanları uzun vakittir bir kişinin ne kadar sağlıklı olduğunu anlamak, ileride karşılaşacağı hastalıkları önbakılırsabilmek için yaş saati kavramı üzerine baş yoruyor. Biyolojik yaşı ölçmek aşina olduğumuz bir kavram aslında, fakat enflamasyonu bir markör olarak kullanan birinci yaş saati iAge. Daha evvelki senelerda geliştirilmiş olan yaş saatleri gen tabirindeki değişiklikleri gösteren markörleri baz alıyordu.
Gözetici Hekimliğin Yükselişi
“iAge’i geliştiren grubun de altını çizdiği üzere biyolojik yaşı ölçmek için epigenetik markörlerden yola çıkmak son derece karmaşık ve şiddetli bir yol” diyen Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş’a bakılırsa, bedendeki kronik enflamasyonu tespit ederek biyolojik yaşı ölçmek epey daha sıradan, fazlaca daha kolay bir usul. Daha da değerlisi kronik enflamasyon önlenebilir, denetim altına alınabilir bir durum. Aktaş, “Bu araştırma yardımıyla kimin risk altında olduğu tespit edilip, kronik enflamasyonla savaşan müdahalelerle kişinin daha uzun, daha sağlıklı bir hayat sürmesi sağlanabilir” diyor.
Dr. Ümit Aktaş ayrıyeten gözetici hekimliğin gün geçtikçe ehemmiyet kazanmasının, bu yaklaşımı destekleyecek teknolojilerin geliştirilmesinin hiç de şaşırtan olmadığını söylüyor ve ekliyor: “Özellikle kronik hastalıklar kelam konusu olduğunda hastalık ortaya çıktıktan daha sonra yapılan müdahalenin işe yaramadığı, yalnızca ilaç reçete etmek üzerine şekillenen tıp anlayışının yolda kaldığı aşikâr! iAge üzere teknolojiler geleceğin tıbbının evrildiği tarafı göstermesi açısından da fazlaca kıymetli. Artık hastalık gelişmeden, ortaya çıkmadan durdurmak, ileri yaşları sıhhatle karşılamak istiyoruz.”
“Yanlış yolda ilerleyen 40’lı yaşlarında bir hasta düşünün, ona biyolojik yaşının aslında 60 olduğunu gösterip bunu geri çevirmenin mümkün olduğunu dediğinizde hakikat beslenmek, yanlışsız seçimler yapmak konusunda epeyce daha istekli olacaktır” diyen Dr. Aktaş, kelamlarına şu biçimde devam ediyor: “Evet, yakın gelecekte bir erken ikaz sistemine sahip olabiliriz ancak hâlihazırda kronik enflamasyonu önlemenin biyolojik yaşı geri çevirmenin, uzun ve sağlıklı yaşamanın sırrına vakıfız; sıhhatin sırrı sofranızdan geçiyor!”
Dr. Ümit Aktaş, enflamasyonla çaba için tekliflerini ise şu biçimde sıralıyor:
ENFLAMASYONLA SAVAŞAN 8 TEKLİF
1. İşlenmiş yiyeceklerden uzak durun: Cipslerden hazır çorbalara, ketçaplara kadar tüm işlenmiş yiyeceklerden uzak durun. Bu çöp yiyeceklerin ortasındaki kimyasallar bağışıklık sistemini alevlendirerek kronik enflamasyona yol açar.
2.Ekmekten, tatlıdan vazgeçin: Şeker ya da sistemin şeker olarak algıladığı ekmek, makarna üzere karbonhidratlar bedende daha fazla insülin hormonu üretilmesine yol açar. İnsülin ise enflamasyonu tetikler. Genetiğine müdahale edilmiş çağdaş buğdayın ortasındaki gluten molekülünün evvel bağırsaklarda, akabinde tüm sistemde kronik enflamasyona niye olduğunu unutmayın.
3. Trans yağları hayatınızdan çıkarın: Margarinler tabiatta bulunmayan, bağışıklık sisteminin tanımadığı ve bir düşman olarak algıladığı trans yağlardır. Uzak durun! Ay çiçek yağı ve mısır özü yağı üzere sağlıklı bellediğiniz yağlar da üretim etabında yüksek ısılara maruz kaldıkları için trans yağlar, kanserojen unsurlar içerirler. Bu yağların bedende kronik enflamasyona niye olduğunu gösteren onlarca, yüzlerce bilimsel yayın mevcut.
4.Zeytinyağı bir sıhhat mucizedir: Zeytinyağı ortasındaki oleik asitle enflamasyonu önler, kalp ve damar sıhhatini korur. Kesinlikle soğuk sıkım sıkım zeytinyağını tercih edin.
5.Antienflamatuar güçleri unutmayın: Pazı, ıspanak üzere yeşil yapraklı zerzevatları, soğan, sarımsak, domates ve bamyayı sofranızdan eksik etmeyin. Hepsi de kronik enflamasyonla savaşan birer muhteşem güçtür.
6.Kollajen zengini beslenin: Kemik suyu, paça ve işkembe çorbasında bulunan kollajen bağırsak bütünlüğünü korur. bu biçimdece toksik hususlar kan dolanımına sızamaz. Bağırsak geçirgenliğinin bozulması kronik enflamasyona yer hazırlar.
7. Sofranızdan fermente besinleri eksik etmeyin: kucak kucak konut yoğurdu, turşu, sirke tüketin. Fermente besinlerle bedenimize aldığımız dost bakteriler ve bağışıklık sistemi devamlı bağlantı halindedir. Dost bakterilerin yokluğunda çoğalan ziyanlı bakteriler bedende enflamasyona yol açar.
8. Omega-3 tüketiminizi artırın: Kronik enflamasyonla savaşta omega-3 yağ asitleri en tesirli silahınız, en güçlü omega-3 kaynağı ise yağlı balıklardır. Sardalyenin, palamut balığının bol olduğu periyotlardan faydalanın. Bitkisel omega-3’leri de unutmayın. kucak dolusu ceviz, badem, fındık yiyin.
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı
ALINTIDIR