Rahim Ve Yumurtalık Nerededir ?

Ece

New member
Katılım
9 Mar 2024
Mesajlar
229
Puanları
0
“Rahim ve yumurtalık nerededir?” sorusunu biyolojiden öteye taşımak lazım

Arkadaşlar, bu başlık belki kulağa sadece bir anatomi konusu gibi geliyor olabilir; ama bana kalırsa çok daha derin bir meseleden bahsediyoruz. Çünkü rahim ve yumurtalıkların “nerede” olduğu sadece bedensel bir cevapla sınırlı değil — aynı zamanda toplumun kadın bedeni, doğurganlık, kimlik ve cinsiyet algılarıyla da yakından ilişkili. Yani mesele şu: Rahim nerededir? Evet, anatomik olarak karın boşluğunda, mesane ile bağırsak arasında… ama toplumsal olarak nerede? Kimin denetiminde, kimin hakkında konuşma hakkı var? Bu yazı, hem biyolojik açıklığı koruyup hem de cinsiyet, çeşitlilik ve adalet perspektifinden bu soruyu tartışmak isteyen herkese bir çağrıdır.

Anatominin soğuk gerçeği: Rahim ve yumurtalıklar bedenin merkezinde

Tıbbi olarak baktığımızda rahim (uterus), pelvisin tam ortasında, idrar kesesinin arkasında ve kalın bağırsağın önünde yer alır. Yaklaşık armut büyüklüğünde, kas yapılı, içi boş bir organdır. Yumurtalıklar (overler) ise rahmin her iki yanında bulunur ve hem yumurta üretimi hem de hormon salgısı (özellikle östrojen ve progesteron) açısından hayati birer merkezdir. Bu bilgi net, ama işte tam da burada konu “bedensel bilgiyle sınırlı kalmalı mı?” sorusuna geliyor. Çünkü bu organların etrafında dönen sosyokültürel anlamlar, neredeyse anatominin kendisi kadar güçlü.

Toplumsal cinsiyetin gölgesinde: Kadın bedeni kimin?

Toplumda “kadın bedeni” tarih boyunca sadece tıbbi değil, aynı zamanda ahlaki ve politik bir tartışma konusu olmuştur. Rahim ve yumurtalıklar, doğurganlığın sembolü olarak, kadının kimliğini “annelik”le özdeşleştiren kalıpların merkezinde durur. “Kadın doğurandır” kalıbı, rahimle birlikte bir “rol”ü de dayatır. Oysa biyolojik bir organın toplumsal statü belirlemesi, hem çeşitliliği hem de özgürlüğü törpüler. Çünkü rahmi olup da doğurmak istemeyen, ya da rahmi olmayan ama kadın kimliğiyle yaşayan insanlar da var.

İşte burada toplumsal adalet devreye giriyor: Rahim ve yumurtalıklar var olduğu için “kadınlık” tamamlanmaz; bedenin parçaları, kimliğin tek tanımı olamaz. Trans kadınlar, interseks bireyler, rahmi alınmış kadınlar… hepsi toplumsal olarak aynı saygıyı hak eder. Anatomik bilgi, kimlik hiyerarşisine değil, eşitliğe hizmet etmeli.

Erkeklerin analitik bakışı: Çözüm, sağlık ve sistem eleştirisi

Forumdaki birçok erkek üyenin yaklaşımı genelde çözüm ve sistem odaklı olur; bu da tartışmanın sağlıklı ilerlemesi için çok değerli. Örneğin, “rahim ve yumurtalık sağlığı neden hâlâ yeterince koruma altında değil?” ya da “kadın hastalıklarında erken teşhis neden bu kadar zayıf?” sorularını analitik biçimde sormak gerekiyor. Çünkü mesele sadece “kadınların sorunu” değil, toplumun genel sağlık sisteminin sorunudur.

Veriler açık: Kadın hastalıklarında tanı gecikmeleri, çoğu zaman utanma kültürü, mahremiyet baskısı ve doktor–hasta iletişimindeki cinsiyet bariyerleri yüzünden yaşanıyor. Erkeklerin bu konuyu “teknik bir problem” olarak değil, sistemin adaletsizliği olarak tartışması önemli. Çözüm odaklı yaklaşım, empatiyle birleştiğinde gerçek değişimi tetikler.

Kadınların empatik yaklaşımı: Beden, duygu, toplum üçgeni

Kadınlar, bu konuyu çoğunlukla sadece “organ” olarak değil, yaşantı olarak konuşurlar. Rahim, bir biyolojik merkez olmanın ötesinde, birçok kadın için hem sevincin hem de acının mekânıdır: Regl sancısı, doğum, düşük, ameliyatlar, hatta menopoz... Bu deneyimler, kadınların birbirine duygusal bağlarla bağlanmasına da zemin oluşturur.

Ama empati burada bitmemeli; çünkü çeşitliliğin farkında olmak da empatik bir eylemdir. “Rahim sahibi olmak” ve “kadın olmak” arasında koşul kuran her cümle, bazı kimlikleri görünmez kılar. Empati, sadece “anlamak” değil, söz hakkı vermek demektir. Bu yüzden forumda konuşurken şu farkındalığı canlı tutalım: Her kadın rahimli değildir ve her rahimli insan kadın değildir. Bu cümle, tıbbı değil, adaleti temsil eder.

Rahim ve yumurtalık söylemi: Dilin cinsiyeti ve kültürel kodlar

Dil, toplumun aynasıdır. “Kadın doğurganlığı”, “annelik görevi”, “yumurtalık saati” gibi ifadeler farkında olmadan biyolojik belirlenimciliği pekiştirir. Bu dil, insanı bedeniyle sınırlar. Oysa rahim ve yumurtalık, sadece birer organ; değerleri, kişiliği, insan haklarını belirlemez.

Buradan yola çıkarak düşünelim: Tıpta bile uzun yıllar boyunca “kadın hastalıkları” teriminin kullanılması, bedenin toplumsal olarak etiketlenmesine yol açtı. Günümüzde “üreme sağlığı” ya da “üreme sistemi” kavramlarının tercih edilmesi, bu dili kapsayıcı hale getirmenin önemli bir adımıdır. Dilin dönüşümü, düşüncenin dönüşümüdür.

Bilim, inanç ve kültürün kesiştiği nokta

Bazı toplumlarda rahim, doğurganlığın kutsal sembolü sayılır; bazılarında ise kadın bedenine yönelik denetimin gerekçesidir. Bilimsel gerçekler, dini ve kültürel normlarla iç içe geçince, sağlık kararları bile bazen toplumsal onay gerektirir hale gelir. Bu durum, bedenin bireye ait olma ilkesini tehdit eder.

Mesela hâlâ bazı bölgelerde rahim alınması ameliyatları “kadınlığı eksiltmek” olarak görülüyor. Oysa rahim, bir kimlik sembolü değil, bir organdır. Bilim bunu net söylerken, kültür hâlâ “eksiklik” diye yaftalayabiliyor. Burada yapılması gereken şey, bilimsel bilgiyi toplumsal farkındalıkla birleştirmek; çünkü tek başına bilim, duygusal yaraları iyileştiremez.

Adalet boyutu: Üreme hakları, sağlık hizmetine erişim ve özerklik

Rahim ve yumurtalıklarla ilgili en büyük adalet meselesi, beden üzerinde karar verme hakkıdır. Birçok kadın, hâlâ kendi sağlık kararlarını almakta özgür değildir. Doğum kontrol yöntemine erişim, kürtaj hakkı, tüp bebek veya rahimle ilgili cerrahi işlemler, pek çok ülkede ideolojik tartışmaların göbeğinde.

Bu noktada erkeklerin analitik desteği ve kadınların duygusal dayanışması birleşirse, güçlü bir savunu hattı kurulabilir. Çünkü bu mesele “kadın meselesi” değil, insan hakları meselesidir.

Adalet, bedenin sahibini tanımakla başlar. Rahim ve yumurtalık, insanın bedensel haklarının tartışma konusu değil, saygı duyulacak bir parçasıdır.

Forumun ruhuna uygun birkaç soru bırakayım

- Bedenin biyolojik bilgisiyle toplumsal anlamı arasında denge kurmak mümkün mü?

- “Kadın doğurgandır” kalıbı, bireysel özgürlüğe zarar veriyor mu?

- Üreme sağlığı eğitimleri toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden yeniden tasarlanmalı mı?

- Erkekler, kadın üreme sağlığı konusunda nasıl daha yapıcı rol alabilir?

- Trans ve interseks bireylerin sağlık deneyimlerini bu tartışmalara nasıl dahil edebiliriz?

Sonuç: Rahim ve yumurtalık sadece birer organ değil, toplumsal bir ayna

Rahim ve yumurtalık, biyolojik olarak karın boşluğunda; ama sembolik olarak toplumun vicdanında, kültürün aynasında, adaletin terazisindedir. Bu organları anlamak, sadece tıp öğrenmek değil, insanı anlamak demektir.

Forumdaki her birimiz —kadın, erkek, trans, hetero, queer fark etmez— bu konuda hem bilgiye hem de farkındalığa katkı sunabiliriz. Çünkü rahim ve yumurtalıkların yeri sadece bedende değil, aynı zamanda toplumun eşitlik bilincinde olmalıdır.

O yüzden soruyorum: Bizler, bilimi kullanarak adaleti büyütebilecek miyiz, yoksa organlarımızın etrafına örülen kalıpların içinde sıkışıp mı kalacağız?
 
Üst