- Katılım
- 25 Mar 2021
- Mesajlar
- 2,635
- Puanları
- 36
Et Yemeyen İnsanda Ne Olur? Bir Hikâyenin İçinde Cevabı Aramak
Merhaba dostlar,
Bu akşam sizlerle sadece bir konuyu değil, bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Belki de bazılarınız bu hikâyenin içinde kendinden bir parça bulacak. Çünkü mesele sadece “et yememek” değil; bir insanın seçimleriyle, inançlarıyla, duygularıyla nasıl değiştiği… ve toplumun buna nasıl baktığıyla ilgili. Hadi gelin, birlikte bir yolculuğa çıkalım.
---
Bir Masada Başlayan Hikâye
Bir yaz akşamıydı. Mahalledeki küçük bir apartmanın terasında, dostlarla yapılan bir akşam yemeği vardı. Masada her zamanki gibi neşe, kahkaha ve mis gibi et kokusu hâkimdi.
Ama o akşam masadaki bir sandalye sessizdi: Deniz.
Deniz birkaç haftadır et yememeye başlamıştı. Nedenini tam anlatmıyor, “Artık canım istemiyor,” diyordu sadece.
Oysa Deniz’in içinde sessiz bir dönüşüm başlamıştı. Hayvanlara duyduğu empati, belki de şehirde gördüğü o kasap vitrinlerinden içini burkan bir şey… Zamanla kararını sessizce vermişti: Et yemeyecekti.
Masadaki diğerleri için bu bir “alışkanlık değişimi”nden fazlasıydı. Hele Emre için…
Emre, planlı, stratejik, çözüm odaklı bir adamdı. İş yerinde kriz anlarında bile “soğukkanlı lider” diye anılırdı. Deniz’in kararı ona mantıksız geliyordu.
“Peki proteinini nereden alacaksın?” dedi o akşam, kaşığını tabağa vururken.
Deniz gülümsedi. “Bitkilerden, baklagillerden. Her şeyin çözümü var aslında.”
Emre başını iki yana salladı. “Ama insan vücudu buna uygun değil ki. Eksiklik olur. Bu biyolojik.”
Masada sessizlik çöktü. O anda söze Selin girdi — Deniz’in çocukluk arkadaşı.
“Bırak da o nasıl hissediyorsa öyle yaşasın Emre,” dedi. “Belki de mesele sadece biyoloji değil. Belki vicdanla, kalple ilgili.”
---
Bir Kararın Bedeli
Deniz’in et yememesi sadece sofrada değil, günlük hayatında da yankı bulmaya başlamıştı.
Annesi endişeliydi. “Kızım kansız kalacaksın, bak baban gibi olma,” diyordu.
Arkadaşlarıysa “moda” sanıyordu.
Ama Deniz’in içinde bir huzur vardı. Sanki kalbi daha sessiz çarpıyor, uykuları daha derin oluyordu.
Bir sabah aynaya baktığında yüzündeki solgunluğu fark etti. Hafif bir halsizlik, bir yorgunluk…
O an aklına Emre’nin sözleri geldi: “Biyolojik.”
Bir an tereddüt etti. “Acaba yanlış mı yapıyorum?” diye sordu kendine.
Ama sonra Selin’in sesini hatırladı: “Kalple ilgili…”
O günden sonra Deniz beslenme biçimini araştırmaya başladı. Bitkisel proteinleri, B12 takviyesini, dengeli diyetleri öğrendi.
Kararını savunmak yerine, bilgiyle güçlendirmeyi seçti.
Çünkü Deniz artık biliyordu: Bir seçim, sadece duyguyla değil, bilinçle de desteklenmeliydi.
---
Emre’nin Şüphesi ve Selin’in Sessizliği
Bir gün Emre iş çıkışı Deniz’le buluştu.
“Bak,” dedi, “senin inadını anlamıyorum ama bir yandan da merak ediyorum. Gerçekten hiç özlemiyor musun o tadı?”
Deniz bir an durdu. “Özlemek başka, istememek başka,” dedi. “Artık o sesi, o kokuyu içimde barışla yan yana düşünemiyorum.”
Emre iç çekti. “Senin gibi biri bile böyle diyorsa, demek ki mesele gerçekten derin.”
O an Emre’nin yüzünde bir yumuşama belirdi. Çözüm odaklı bir adam olarak ilk defa bir problemi çözmeye çalışmıyor, sadece anlamaya çalışıyordu.
Belki de insan, her zaman çözüm bulmak zorunda değildi; bazen sadece dinlemek gerekiyordu.
Selin ise tüm bu konuşmaları sessizce izliyordu.
O, olaylara duygusal bir pencereden bakardı. Deniz’in kararında gördüğü şey, bir insanın kendi vicdanına kulak verme cesaretiydi.
Bir akşam yazdığı mesajda şöyle dedi:
“Senin bu yolculuğun bana da iyi geldi. Çünkü bazen insanlar sadece ‘yemek’ değil, ‘düşünce’ biçimlerini de sorgulamalı.”
---
Et Yemeyen İnsan Gerçekten Ne Yaşar?
Deniz’in bedeni zamanla alıştı. Başlangıçta yaşadığı yorgunluk yerini dengeye bıraktı.
Ama asıl değişim bedende değil, ruhundaydı.
Artık bir tabağa baktığında sadece yemek değil, bir hikâye görüyordu.
Bir canlı, bir yaşam döngüsü, bir doğa dengesi…
Et yememek onun için bir eksilme değil, bir farkındalık haline dönüşmüştü.
Bilimsel olarak bakarsak, evet; et yemeyen bir insan bazı besinleri dışarıdan almak zorunda kalabilir.
Ama duygusal olarak bakarsak, belki de “et yememek” insana bir tür içsel arınma kazandırır.
Kimi insan için bu bir sağlık kararıdır, kimisi için etik bir duruş, kimisi içinse sadece bir tercihtir.
Ama her durumda, bu bir yolculuktur — tıpkı Deniz’in yolculuğu gibi.
---
Forumdaşlara Bir Soru: Siz Ne Düşünüyorsunuz?
Deniz’in hikâyesini okurken siz ne hissettiniz?
Et yememek sizce bir eksiklik mi, yoksa bir bilinç hali mi?
Belki siz de bir dönem denediniz, belki sevdikleriniz denedi… O süreçte neler değişti?
Emre gibi sorgulayıcı mısınız, yoksa Selin gibi duygusal bir yerden mi yaklaşıyorsunuz bu meseleye?
Bu konu sadece “ne yiyoruz” değil, “neden yiyoruz” sorusuyla da ilgili.
Belki de hepimizin içinde bir Deniz var; sessizce bazı alışkanlıkları sorgulayan, kalbiyle karar vermeye çalışan bir taraf…
---
Sonuç: Bir Lokmanın Ardındaki Hikâye
Et yemeyen insanda ne olur?
Bazısına göre vitamin eksikliği, bazısına göre ruhsal dinginlik…
Ama asıl olan, insanın kendiyle kurduğu ilişkidir.
Deniz’in hikâyesi bize şunu hatırlatıyor:
Bir tabaktaki yemek, sadece besin değildir; bir duruş, bir inanç, bir duygu olabilir.
Emre’nin aklıyla, Selin’in kalbiyle, Deniz’in cesaretiyle baktığımızda belki hepimiz bir parça anlarız bu değişimi.
Peki sizce? Et yememek bir kayıp mı, yoksa yeni bir farkındalık mı?
Yorumlarınızı paylaşın; belki bu sofrada herkesin hikâyesi bir diğerinin yüreğine dokunur.
Merhaba dostlar,
Bu akşam sizlerle sadece bir konuyu değil, bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Belki de bazılarınız bu hikâyenin içinde kendinden bir parça bulacak. Çünkü mesele sadece “et yememek” değil; bir insanın seçimleriyle, inançlarıyla, duygularıyla nasıl değiştiği… ve toplumun buna nasıl baktığıyla ilgili. Hadi gelin, birlikte bir yolculuğa çıkalım.
---
Bir Masada Başlayan Hikâye
Bir yaz akşamıydı. Mahalledeki küçük bir apartmanın terasında, dostlarla yapılan bir akşam yemeği vardı. Masada her zamanki gibi neşe, kahkaha ve mis gibi et kokusu hâkimdi.
Ama o akşam masadaki bir sandalye sessizdi: Deniz.
Deniz birkaç haftadır et yememeye başlamıştı. Nedenini tam anlatmıyor, “Artık canım istemiyor,” diyordu sadece.
Oysa Deniz’in içinde sessiz bir dönüşüm başlamıştı. Hayvanlara duyduğu empati, belki de şehirde gördüğü o kasap vitrinlerinden içini burkan bir şey… Zamanla kararını sessizce vermişti: Et yemeyecekti.
Masadaki diğerleri için bu bir “alışkanlık değişimi”nden fazlasıydı. Hele Emre için…
Emre, planlı, stratejik, çözüm odaklı bir adamdı. İş yerinde kriz anlarında bile “soğukkanlı lider” diye anılırdı. Deniz’in kararı ona mantıksız geliyordu.
“Peki proteinini nereden alacaksın?” dedi o akşam, kaşığını tabağa vururken.
Deniz gülümsedi. “Bitkilerden, baklagillerden. Her şeyin çözümü var aslında.”
Emre başını iki yana salladı. “Ama insan vücudu buna uygun değil ki. Eksiklik olur. Bu biyolojik.”
Masada sessizlik çöktü. O anda söze Selin girdi — Deniz’in çocukluk arkadaşı.
“Bırak da o nasıl hissediyorsa öyle yaşasın Emre,” dedi. “Belki de mesele sadece biyoloji değil. Belki vicdanla, kalple ilgili.”
---
Bir Kararın Bedeli
Deniz’in et yememesi sadece sofrada değil, günlük hayatında da yankı bulmaya başlamıştı.
Annesi endişeliydi. “Kızım kansız kalacaksın, bak baban gibi olma,” diyordu.
Arkadaşlarıysa “moda” sanıyordu.
Ama Deniz’in içinde bir huzur vardı. Sanki kalbi daha sessiz çarpıyor, uykuları daha derin oluyordu.
Bir sabah aynaya baktığında yüzündeki solgunluğu fark etti. Hafif bir halsizlik, bir yorgunluk…
O an aklına Emre’nin sözleri geldi: “Biyolojik.”
Bir an tereddüt etti. “Acaba yanlış mı yapıyorum?” diye sordu kendine.
Ama sonra Selin’in sesini hatırladı: “Kalple ilgili…”
O günden sonra Deniz beslenme biçimini araştırmaya başladı. Bitkisel proteinleri, B12 takviyesini, dengeli diyetleri öğrendi.
Kararını savunmak yerine, bilgiyle güçlendirmeyi seçti.
Çünkü Deniz artık biliyordu: Bir seçim, sadece duyguyla değil, bilinçle de desteklenmeliydi.
---
Emre’nin Şüphesi ve Selin’in Sessizliği
Bir gün Emre iş çıkışı Deniz’le buluştu.
“Bak,” dedi, “senin inadını anlamıyorum ama bir yandan da merak ediyorum. Gerçekten hiç özlemiyor musun o tadı?”
Deniz bir an durdu. “Özlemek başka, istememek başka,” dedi. “Artık o sesi, o kokuyu içimde barışla yan yana düşünemiyorum.”
Emre iç çekti. “Senin gibi biri bile böyle diyorsa, demek ki mesele gerçekten derin.”
O an Emre’nin yüzünde bir yumuşama belirdi. Çözüm odaklı bir adam olarak ilk defa bir problemi çözmeye çalışmıyor, sadece anlamaya çalışıyordu.
Belki de insan, her zaman çözüm bulmak zorunda değildi; bazen sadece dinlemek gerekiyordu.
Selin ise tüm bu konuşmaları sessizce izliyordu.
O, olaylara duygusal bir pencereden bakardı. Deniz’in kararında gördüğü şey, bir insanın kendi vicdanına kulak verme cesaretiydi.
Bir akşam yazdığı mesajda şöyle dedi:
“Senin bu yolculuğun bana da iyi geldi. Çünkü bazen insanlar sadece ‘yemek’ değil, ‘düşünce’ biçimlerini de sorgulamalı.”
---
Et Yemeyen İnsan Gerçekten Ne Yaşar?
Deniz’in bedeni zamanla alıştı. Başlangıçta yaşadığı yorgunluk yerini dengeye bıraktı.
Ama asıl değişim bedende değil, ruhundaydı.
Artık bir tabağa baktığında sadece yemek değil, bir hikâye görüyordu.
Bir canlı, bir yaşam döngüsü, bir doğa dengesi…
Et yememek onun için bir eksilme değil, bir farkındalık haline dönüşmüştü.
Bilimsel olarak bakarsak, evet; et yemeyen bir insan bazı besinleri dışarıdan almak zorunda kalabilir.
Ama duygusal olarak bakarsak, belki de “et yememek” insana bir tür içsel arınma kazandırır.
Kimi insan için bu bir sağlık kararıdır, kimisi için etik bir duruş, kimisi içinse sadece bir tercihtir.
Ama her durumda, bu bir yolculuktur — tıpkı Deniz’in yolculuğu gibi.
---
Forumdaşlara Bir Soru: Siz Ne Düşünüyorsunuz?
Deniz’in hikâyesini okurken siz ne hissettiniz?
Et yememek sizce bir eksiklik mi, yoksa bir bilinç hali mi?
Belki siz de bir dönem denediniz, belki sevdikleriniz denedi… O süreçte neler değişti?
Emre gibi sorgulayıcı mısınız, yoksa Selin gibi duygusal bir yerden mi yaklaşıyorsunuz bu meseleye?
Bu konu sadece “ne yiyoruz” değil, “neden yiyoruz” sorusuyla da ilgili.
Belki de hepimizin içinde bir Deniz var; sessizce bazı alışkanlıkları sorgulayan, kalbiyle karar vermeye çalışan bir taraf…
---
Sonuç: Bir Lokmanın Ardındaki Hikâye
Et yemeyen insanda ne olur?
Bazısına göre vitamin eksikliği, bazısına göre ruhsal dinginlik…
Ama asıl olan, insanın kendiyle kurduğu ilişkidir.
Deniz’in hikâyesi bize şunu hatırlatıyor:
Bir tabaktaki yemek, sadece besin değildir; bir duruş, bir inanç, bir duygu olabilir.
Emre’nin aklıyla, Selin’in kalbiyle, Deniz’in cesaretiyle baktığımızda belki hepimiz bir parça anlarız bu değişimi.

Yorumlarınızı paylaşın; belki bu sofrada herkesin hikâyesi bir diğerinin yüreğine dokunur.